ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ

Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri 18 Mayıs 1703 Erzurum’un Hasankale ilçesinde doğdu ve 19 Haziran 1780 tarihinde Tillo’da vefat etti . Başta Ma‘rifetnâme olmak üzere eserlerinde çoğunlukla Türkçe yer yer de Arapça ve Farsça’yı da kullanan İbrahim Hakkı , tasavvuf, itikad, eğitim, tecvid, sözlük, tabiat felsefesi gibi bir çok konuda eser yazdı. Bu yazımızda Kamil insan Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri nden sizler için bir demet hazırladık, ister yazılı ister resimli olarak sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz, iyi okumalar dileriz.

Hak şerleri hayr eyler Zan etme ki gayreyler Ârif anı seyreyler Mevlâ görelim neyler. Neylerse güzel eyler.



Hakka tevekkül edip bütün işini Allah’a ısmarla,


Her belaya sabredip, her kazaya rıza göster ki, her şerde bir hayır olduğunu göresin.


Hiç bir cüz’i şer yok ki, külli bir hayrı tazammun etmiş olmasın.



İnsana ateşe yaklaşır gibi yaklaş. Ne çok yakın ol ne çok uzak.


Mevlâ’yı sevenin üç üstünlüğü vardır. Biri deniz gibi cömertlik; biri güneş gibi şefkatli olmak; diğeri de toprak gibi mütevazi olmaktır. Çünkü, varlık kıymetinin kaynağı sevgidir. O kadar ki varlığın kaynağı sevgidir. O kadar ki varlığın yaratılış temeli sevgidir.


Çektiğin her gamın ardından feraha kavuşursun, Yaşadığın her gecenin sonunda sabahı bulursun.


Sabah rüzgarı bedenlere rahatlık ve uykuya lezzet, hastalara şifa verir.


Erenler yoluna giden, üç hasletle gitmiştir. İlki ihtiyaç olanın dışında yememek. İkincisi, imkan sınırı içinde uyumamak. Üçüncüsü, gerekli olandan fazla konuşmamak.


Halbuki, ibadet öyle bir sanattır ki o ancak yalnızlık tezgahında işlenir. Onu işleyebilecek âletler de nefsin isteklerine karşı yapılan direnişlerdir.


İnsanlar içinde itibar ve makam isteyenler Allah katında hiçbir mertebeye erişemezler. Nitekim ne güzel söylediler: “Halkın hoşnutluğunu kazanıp sevinen, Hakk’ın hoşnutluğundan uzak ve yoksun kalır.”


Avam ile sohbet ettiğinde, “İnsanlarla anlayacakları seviyede konuş” sözü gereğince hareket et. Her ne sual ederlerse güler yüzle cevap verip sözü uzatma.


HİKMETLİ SÖZLER

Hakka tevekkül edip bütün işini Allah’a ısmarla, her belaya sabredip, her kazaya rıza göster ki, her şerde bir hayır olduğunu göresin. “Hiç bir cüz’i şer yok ki, külli bir hayrı tazammun etmiş olmasın.” Hadisinin işaret ettiği manaya eresin. Ve tevekkül makamında sabit olasın. Öyle ki, her işin Allah’a ısmarlandığı makama, oradan da sabır makamına, oradan da rıza makamına ulaşasın. Oradan da marifet makamına ve oradan da muhabbet makamına eresin. Sonra da ilahi hikmetlere sahip olup, Allah dostlarının zümresine giresin ve ona yakınlaşanlardan olasın.


Şu halde rızık hususunda tevekkül edip, tehlike mevzuunda işi Allah’a bırakan ve şiddetli anlara sabredip, kazaya razı olan kulun kalbi büsbütün temizlenip, Mevla’nın dostluk huzurunu bulur.


Yani kulun kalbine doğup da onu Mevla dan meşgul eden arızaların tedavi vasıtaları ve ilacı olan dört esas Tevekkül, işi Allah’a ısmarlama, sabır ve rızadır.


Çabuk ezberlemek için: Az yemeli, çok tekrar etmeli. Geceleri namaz kılmalı ve ibâdet etmeli. Salât ü selâmı çok söylemeli. Kur’ân-ı kerîmi çok okumalı. Bütün günahlardan el çekmeli. Misvak kullanmalı. Her sabah aç iken bal yemeli. Her gün aç karnına yirmibir tane kuru üzüm yemeli. Balgamı gideren şeyleri yemelidir.

FAKİRLİĞE SEBEP OLAN ŞEYLER

Fakirliğe sebep olan şeyler: Günah işlemek. Yalan söylemek. Birgün bir gecede sekiz saatten çok uyumak. Soyunup çıplak yatmak. Çıplak iken abdest bozmak. Bir yanı üzerine yaslanıp ekmek yemek. Ekmek kırıntılarını yere dökmek. Cenabet iken ağzını yıkamadan yemek. Soğan ve sarımsak kabuklarını yakmak. Yaşından büyüklerin önünden yürümek. Anne ve babasını isimleriyle çağırmak. Eline geçen çer-çöple dişlerini kurcalamak. Kendi evlâdına bedduâ etmek. Gece kapların ağzını açık bırakmak. Mumu, kandili nefesle söndürmek. Anne, baba ve üstadına duâyı unutmak. Kısıp ihtiyâcından az harcamak, isrâf edip, haddinden çok harcamaktır. Bunların fakirliğe sebep olduğu eserler ile sabittir.


Zenginliğe sebep olan şeyler: Fakirlere sadaka vermek. Herkese tatlı söz söylemek. Herkese karşı güler yüzlü olmak. Kapları iyice temizlemek. Beş vakit namazın farzlarını ta’dil-i erkân ile vaktinde kılmaktır. Kuşluk namazı kılmak. Her gece Tebâreke sûresini okumak. Ezandan önce mescide gitmek. Hep abdestli durmak. Boş söz konuşmamak. Az konuşmak. Her Cum’a günü yetmiş kerre “Allahüm-megninî bi-halâlike an harâmike vekfinî bi fadlike ammen sivâke” duâsını okumaktır. Bunları yakînen tasdik etmek lâzımdır. Hepsi doğrudur.



ÖZLÜ SÖZLER

Ey Azîz! insan kendi vücûduna dikkatle baksa, yaratıcısının zâtını öğrenir. Ârif-i billah (Allahı bilen) olur. Çünkü bir insan düşünse ki; vücûdundan eser yokken, bedenine ve yaradılışına dikkatle baksa, evvelinde iki damla mayi idi. Ne kemiği, ne eti, ne damarları, ne de kanı vardı. Ne rûhu, ne aklı ve ne iz’ânı vardı. Fakat sonradan, içi ve dışı hârikalarla dolu, nice akıl şaşırtıcı organlar ve gönül sevici güzel ahlâk ile bezenmiş olan bu vücûd ve rûhun bir yaratıcısı olduğunu idrâk eder.

Bu yaratıcı, kâinatın bütün zerrelerine hâkim olur, onlara dilediği gibi te’sîr eder. Görünen ve görünmeyen her şeyi bilir. Her vücûd, her organ ve her cüz’i, hep, onun kudret, hikmet ve rahmetine gömülür. İnsan, bedeninin mükemmeliyetine ve organlarının yapı inceliğine, işleyişine ve faydalarına dikkatle bakınca yaratıcısının kudretini, büyüklüğünü daha iyi anlar ve O’na, o derece sevgiyle bağlanır ve bilir ki; bütün bu ince yapılı makina, duyu organları ve kuvvetleriyle, ilim ve tekniğiyle cenâb-ı Hakkın lütuf ve inâyetinin, rahmetinin eseridir.



ÇOCUKLARI İLE SOHBETİNİN EDEPLERİ

İbrâhim Hakkı hazretleri insanın kendi çocukları ile sohbetinin edeblerini de şöyle bildiriyor: Baba, çocuğunun doğumuna sevinmelidir. Nitekim hazret-i Habîb-i ekrem ( aleyhisselâm ) buyurdu ki: “Çocuk dünyâda sürûr, ahırette nûrdur.” Kız çocuğu olursa, daha çok sevinip, onlara hürmet etmelidir. Zira evlâdın hayırlısı kız olmaktır. Nitekim Habîb-i ekrem ( aleyhisselâm ) buyurdu ki: “Kadının bereketlisi kız doğurmakla başlıyanıdır. Zîrâ ben Allahü teâlâdan ağırlığı ve zahmeti olmayan evlâd istedim, bana kız çocukları verdi.” Çocuğuna güzel isim vermelidir. Yedinci gününde veya daha sonra oğlan için iki koyun, kız için bir koyun, akîka niyetiyle kesip, taksim etmeli yahut pişirip yedirmelidir. Yedinci günden, on yaşına kadar oğlunu sünnet ettirmelidir. Oğlu yahut kızı altı yaşına gelince, onlara Kur’ân-ı kerîm, farz ve dînin edeblerini öğretmelidir. Oğluna okumayı, yazmayı ve kolay bir san’atı öğretmelidir. Zîrâ hadîs-i şerîfde; “San’at fakirlikten emniyettir” buyuruldu. İlme rağbet ederse, ona hidâyet olmuştur.

Oğluna iyi isim vermeli, kızına yemek pişirme, yün eğirme ve dikiş dikmeği öğretmelidir. Bütün çocuklarını süsleme, giydirme, yedirme, hediyede beraber tutmalıdır. Turfanda meyveyi önce kız çocuğuna vermelidir. Zîrâ onların yürekleri daha ince ve zayıftır. Çocuklarını şefkatle öpmeli, acıyarak kucağına almalı ve onlara çok merhametli davranmalıdır. Onlarla oynayıp, güler yüzle konuşmalı, onlara bedduâ etmeyip, hayır duâ etmelidir. Çünkü bedduâ fakirlik sebeblerindendir. Ba’zan kabûl olur ve onlara zarar verir. On yaşına gelen çocuklarını, erkek ve kız diye ayırıp, başka başka yataklarda yatırmalı, odalarını ayırmalıdır. Çünkü onları beraber yatırmak, fitneye batırmaktır. Ergenlik çağına gelen çocuklarını, rızâları ile evlendirmelidir. Çocuğunun yapamıyacağı işi ve hizmeti, ona emretmemelidir ki âsi olmalarına yardım edilmiş olunmasın. Yanında olanlarına kendi yediğinden yedirmeli, giydiğinden giydirmelidir. Hiç kimsenin evlâdı için kötü düşünmemelidir ki, böylece onun zararı kendi çocuğuna dönmesin.

Daha fazla dini söz için tıklayınız

İbrahim Hakkı Hazretleri hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir