NURİ PAKDİL SÖZLERİ
Büyük Şair, Fikir adamı ve Kudüs aşığı şairimiz Nuri Pakdil ‘in yazılarında harika üslubu, sağlam duruşu , özel bir dil ve kelime tercihi ile engin bir entelektüel birikim dikkat çeker. Yedi Güzel Adam’a abilik etmiş ve edebiyatımız gelişsin diye herkesin elinden tutmuş şairimizden, Sizler için derlediklerimizi istifadenize sunuyoruz;
SEVGİ SÖZLERİ
İnsanı kalbinden tutamadınız mı, görün, nasıl kayıp gidecek elinizden!
Sevdiklerinizi yüreklerinden sımsıkı tutun, Yarın çok geç olmakla meşhurdur.
Vicdanımız işlevini yapmadan nasıl giderilir bu yoğun karanlıklar?
İnsanın en çok kalbi temiz olmalıdır.
Ne emek, ne ekmek…
Önce kalbimiz bozuluyor çünkü.
Yapayalnız dolaşıyor bu çağın insanı. Çünkü birlikte yürüyecek kadar güvenmiyor kimse birbirine.
Bilirsin, ‘Gözlerin’ derdim, ardından da hemen, kulakların gelirdi. Nehirler gelirdi, denizler gelirdi.
Ve insan bayım, insan;
Yorula yorula yürür, kırıla kırıla büyür.
İnsanlar cümlelerle yaklaşırlar birbirilerine:
Sonra uzatırlar ellerini: tutunmak için.
Hiç yazılmamış uzun bir destandır annelerin yüzleri.
Nasıl, kendi kendinin de engeli olabiliyor insan.
Kitap okumadan meydan okuyamazsınız.
Sayın İnsan, bir dakika düşünmez misiniz?
Sükut… Dünyanın en uzun cümlesi.
Bir ülke, utanma duygusunu yitirmişlerle dolunca, sürgünler ülkesi olur.
HİKMET SÖZLERİ
Tembellik, bıkkınlık, kötü hasletler İslam Toplumuna musallat olduğu günden beri acı çekmeye başlamıştık. Hem biz hem de yeryüzünün tüm mazlumları.
Kuşkusuz en etkili ve evrensel silah, kelimedir. Okumadığın gün karanlıktasın.
Madem ki biz de insanız, bizim de nasıl hareket edeceğimiz kesinlikle belli olmamalı, bir açık kapı bırakmalıyız her işte.
Ben asıl, bu ülkenin acısına, yeryüzü nasıl dayanıyor, ona şaşıyorum.
Yüreğimiz var, var ama yüreğimizi dayayacak bir yer yok.
Hayattan umudu çıkarınca umut kalıyor gene.
Sorumlusunuz, bütün yaptıklarınızdan, olanlardan ülkenizde ve ülkeniz olmayan yerlerde, ilginiz ve bilginiz oranında.
Çağdaş insanın korkusu, vicdansızlığından kaynaklanıyor belki de. Kim duyumsatacak vicdanımızı bize? İnsan mı, toprak mı? Ölüm mü, yaşam mı ? Çağdaş insanın en büyük olumsuzluğu vicdansızlığıdır. Vicdanımız işlevini yapmadan nasıl giderilir bu yoğun karanlıklar? Adaletsizliği, zulmü ancak vicdanlı olduğumuz zaman durdurabileceğiz: tüm yeryüzünde.
İnsan, geceleyin, yalnızsa, en çok kendini gereksiniyor: zaten, yalnızlığın büyük güç kaynağı oluşu da bundandır: gündüz de öyledir de, gecedeki yaslanış bambaşkadır.
İnsanın, içinden kurduğu cümlelerin ağırlığını omuzlarında hissettiği vakitleri iyi yaşaması gerekiyor. İçimiz: büyük şansımızdır çünkü.
Susmak da, konuşmak kadar önemli oluyor bazen.
İnsan, manevi kaynaklardan uzaklaştıkça parça parça öldürmüş olur kendini.
Hem kuruluyor, hem de bozuluyor aynı anda, insan.
Yazmak, Ağrı’dan daha da ağır bir dağı yüklenmektir.
Daha da vahimi, insanlarda gittikçe daha da belirginleşen kişiliksizlik. Sürüleşmek.
İnsan, kendi sesinin menzili içindeyse güneşi doğdurur gözleri.
Varoluş, ancak bir yerde olmakla mümkün. Sükunetsizlikte insan bir yerde değildir, hiçbir yerdedir.
Bildiğim her şeyden sorumlu olmazsam, nasıl hak edebilirim yaşamayı?
Kitap okumadan meydan okuyamazsınız.
Düşünmüyorlarsa direnmeleri de bir yerde durur.
Yüreğimin yarısı Mekke’dir,
geri kalanı da Medine’dir.
Üstünde bir tül gibi Kudüs vardır.
İnsanın, ödün vermeden savunması gereken bir gerçek var: kendi anlamı.
DERİN SÖZLER
İnsan özü artık yok. Tüm çığlıklar buradan kaynaklanıyor olmalı.
Sözümüz eksik, hayatlarımız yarım, kalbimiz sallanıyor. İçimizde direnmeye hazır hayatlar ver bize Rabbim.
Eğilip kalbimi dinlemek istiyorum ya bazen, öylesine uzağındayım ki!
İnsanın özü artık yok. Tüm çılgınlıklar bundan kaynaklanıyor olmalı. Çağın kanseri, bu ‘insan özü’nden yoksunluk.
İçin için ağlamıyorsak, dışımız hiç ağlamaz. Genel geçer ilgilerin ne önemi var ki!
Özellikle umut, konuştukça büyür, aşar sizi, kentinizi de, ülkenizi de aşar: yeryüzüne bir elektrik akımı gibi geçer umut.
Yorulduk üstadım , çalışıp koşturarak değil , öylece oturarak yorulduk. Bir tutam şefkat aramaktan, zerrece vefa yoksulluğundan, insanları seyretmekten ve insanlığı gözlemekten yorulduk. Çok severek haddimizi aşıyoruz üstadım. Ya yanlış zaman insanlarıyız , ya da insanlık için yanlış bir zamandayız.
Hayat, gerçekten insanı iğnenin deliğinden geçiriyor;
imdada da, dâima, bir şiir yetişir.
Sabrı da sürme niyetine gözlerine çeken Doğu kızlarını gördün mü sen hiç?
Kuşkusuz en etkili ve evrensel silah kelimedir. Okumadığın gün karanlıktasın.
İNSANLIK
Artık insan yakınımızda değil; çok uzaklarda kaldı ölçülemeyecek denli uzaklarda: elimizi uzatsak Kaf Dağına dokunabileceğiz de; insan daha daha ötelerde kaldı.
Çağdaş insanın üzerinde çok gereksiz ağırlıklar var: insan, birer birer at bunları üzerinden! Çünkü uzun yokuşlar var önünde çıkacağın, diye kim ünleyecek çağdaş insanı?
İnsan, nesnelerin bir bakıma tutsağı olmanın da ötesinde, nesne olup çıkmıştır: insanın, göz gözü görmeyen bir pazar yerinde parçaları satılmaktadır: alanlar da, satanlar da, özdeş birbirlerine: EKSİK İNSANLAR.
Çağımızda, insan hem birbirinden kopmuş, hem de insanın aygıtları birbirinden kopmuştur.
Korku derdi, bir arkadaş gibi yanında olmalı insanın derdi, umutla dengelemek için içimizi.
İnsan, unuttu yeryüzünün anlamı olduğunu başlangıçta, sorumluluğu ilk yüklenenin kendisi olduğunu, derin boyutlar içinde, yeniden, algılamamız gerekiyor konumumuzu.
Sevdiklerinizi yüreklerinden sımsıkı tutun, yarın çok geç olmakla meşhurdur.
İnsanın, ödün vermeden savunması gereken bir gerçek var: kendi anlamı. İnsan, kendi anlamını da, ancak, ‘manevî içeriğini’ zenginleştirdikçe kavrayabiliyor: çünkü, çok büyük bir gizdir iç dünyası insanın.
Kişiliğini koruyamayan bir ulusun çağ içinde hiçbir yeri olamaz.
Alkolün basıncı, insanın içinden dışarı kovuyor utanma duygusunu. Bir ülke, utanma duygusunu yitirmişlerle dolunca, sürgünler ülkesi olur. Utanma duygusunu yitiren, kendi kendisini yitirmiş bir sürgündür.
Yargılıyız acı çekmeye. Acının her şeye egemen olduğu bir çağda yaşıyoruz: en çok insan öldürülen bir çağ çünkü bu.
Özellikle, Türkiye’de her şeyin üstünü yoğun bir acı kaplamış: gülüşümüz bile acıdır bizim.
Sürekli denetildiğimize inanırız. İçten denetildiğine inanmayan, topluma adayamaz kendisini. İçinin kiri engeldir buna.
Geleceği karanlıktır özeleştiriden kaçanın.
Çok genişlemeli kalbimiz” derdi, sevebilmek için.
ŞİİRLER
Tur Dağı'nı yaşa Ki bilesin nerde Kudüs Ben Kudüs'ü kol saati gibi taşıyorum Ayarlanmadan Kudüs'e Boşuna vakit geçirirsin Buz tutar Gözün görmez olur Gel Anne ol Çünkü anne Bir çocuktan Kudüs yapar Adam baba olunca İçinde Kudüs canlanır Yürü kardeşim Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."
Oʼnunla içilen çaylar ne güzel çaylardı!
Çok güçtür insanın tutunabilmesi insana!
İnsan, iç dünyasını bakımlı tuttuğu oranda algılayabiliyor yaratılışındaki bilgeliği.
Yabancılaşmayı bırakarak, mazlum ulusların yürek çarpıntılarını duymanın vaktidir.
Ben, bir şeyi hiç mi hiç az sevmedim, hele orta; hiç sevmedim, hep çok sevdim. Arkadaşlarımı da çok severim. Yeryüzüne biterim. Eve, portakal aldığımda kasayla alırım, dayanamayanlar çürür.. Bildiğim her şeyden sorumlu olmazsam, nasıl hak edebilirim yaşamayı..”
Bâzen, başımı ayrı mı taşısam, diye de düşündüğüm oluyor; çünkü, aşırı gürültüyle dolu içi.
Diş ağrısı bilmeyenlere diş ağrısı anlatılamadığı gibi, uykusuzluğu bilmeyenlere de uykusuzluk anlatılamaz.
Hiç alışamadım gülmeye, hüzün vicdanıma daha uygun.
Peygamber'e bağlanmadan yürünmez derdi, Aşılmaz hiç bir engel derdi, Peygamberle algılanabilir yeryüzü derdi.
Çoğu zaman, susmak, konuşmaktan daha kıymetlidir, hayırlıdır. Söz bitebilir, fakat sükût hiç bitmez. Çünkü o, dünyanın en uzun cümlesidir.
İnsan, susturmak zorundadır kendi cadılarını.
Sabah namazına her gün kalkabilsek, bu çağın boynuna demir halkayı geçirebiliriz gibi geliyor bana.
Hepimiz ayrımında mıyız içimizin giderek kurulaştığının, içimizde insan sevgisinin başka şeylerle yer değiştirir olduğunun?
Anlamak fiilinden meşaleler yapılmalı: yeryüzünde birbirimizi görebilmek için.
BİYOGRAFİ
Nuri Pakdil 1934 Maraş doğumlu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. İlk çalışmalarını, şiir ve deneme türlerinde Maraş’ta, Demokrasiye Hizmet gazetesinde yayımladı. Lisedeyken Hamle adında bir dergi çıkardı (1954/55). İstanbul’da bir haftalık dergide sanat sayfaları düzenledi (1964). Edebiyat dergisini (Şubat 1969) ve Edebiyat Dergisi Yayınları’nı (1972) kurdu. Nuri Pakdil’in ve Edebiyat Dergisi Yayınları’nın ilk kitabı Batı Notları’ dır. Edebiyat Dergisi, kimi aralıklarla uzun yıllar sürdürdüğü yayınına, Aralık 1984’te ara verdi. Edebiyat Dergisi Yayınları, 1972-1984 yılları arasında, 18’i Nuri Pakdil imzasını taşıyan, 45 kitap yayımladı.
Nuri Pakdil, 28 Şubat 1997 tarihinde Edebiyat Dergisi Yayınları’ndan yeniden kitap yayımlamaya başladı. Sitemizin güncellendiği tarihe kadar, daha önce yayımlanan 5 kitabın yeniden çalışılmış basımı ve 12 yeni kitabın ilk basımları yapıldı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’ne layık görüldü. Kasım 2014’te Necip Fazıl Saygı Ödülü’nün ilkini aldı. Aynı yıl yaptığı bir açıklamada “muhafazakar değilim devrimciyim” ifadesini kullanarak sağcı veya solcu olmadığını belirtip “İslamcı” olduğunu niteledi. “Özgürlükçü, emekten yana olan dinden yanayım.” şeklinde ifadeleri de mevcuttur. Pakdil, marksizme ve komünizme yakınlık hissetmediğini fakat ilgiyle izlediğini de açıkladı.
Yazarlığı boyunca 16 müstear isim kullanan Nuri Pakdil’in en çok tercih ettiği ise “Ebubekir Sonumut” olmuştur.
85 yaşında üst solunum yolları enfeksiyonu nedeni ile tedavi gördüğü Ankara Şehir Hastanesi’nde vefat etti.
Cahit Zarifoğlu sözleri için tıklayınız
Nuri Pakdil hakkında daha fazla bilgi için tıklayınız